NEW YORK 1990-2003
NEW YORK 1990-2003
rredamento Mimarlık, Berlin dışında hiçbir kent için sadece
13 yıllık küçük bir zaman aralığını içeren bir mimarlık rehberi yapmadı.
Berlin’in birleşme sonrası yoğun ve kimi zaman da irreel denebilecek bir mimari
atılıma sahne oluşu, bir mimarlık laboratuarının doğuşuna neden olmuştu.Bu da
kentte yapılananları dünya “butik mimarlık” etkinlikleri çerçevesinde
incelenmeye değer, eleştiriye alabildiğine açık bir niteliğe kavuşturuyordu.
Berlin ne denli irreelse, New York da o kadar reel bir mimarlık dünyası tanımladığı
için ilginç. Dünyanın en önemli küresel kentinden söz ediliyor burada. Yani,
küresel kentin temel özelliklerinin hepsinin öncelikle New York’a bakılarak tanımlandıkları
rahatça söylenebilir. Örneğin, kent merkezinin öneminin artışı bunların başında
geliyor. Yeni bilişim teknolojileri ve elektronik bilgi akış ağlarının egemenliği
mekan kavramını neredeyse devreden çıkardı; ancak, bu durum beklenebileceğinin
aksine, büyük küresel organizasyonları ne dünya ne de kentsel alan bağlamında
dağılmaya ve merkezden savrulmaya değil, orada yeniden yoğunlaşmaya itti. Dolayısıyla,
birkaç onyıl önce banliyölere, hatta kentin çeperlerine doğru taşınma eğiliminde
olan büyük şirketler, bugün yeniden kent merkezinin çekiciliğine kapılmış
gözüküyorlar. Büro alanı talebinin bir kez daha tırmandığını söylemek kolaylaşıyor.
Bunun sadece niceliksel bir değişim olmadığı da aşikar. Yeni büro mekanı,
eskisinin içermediği yükseklikte ve lüks olarak adlandırılabilir bir kalite
edinmekte.
Öte yandan küresel kentin tanım verici bileşenleri ve
özellikleri arasında olan yeni bir zenginleşme atılımından sözetmek de olanaklı.
Bir zamanların az eğitimli de olabilen, ama yüksek beceri ve zeka düzeyine
sahip, “uyanık” yeni zenginlerinin tersine, genç ve çok yüksek kazançlı bir
grup yeni işadamı dünyanın en iyi üniversitelerinin sağladığı öğrenim
avantajları ile donanmış durumda. Buysa, yeni zenginlerin mimari taleplerine
yeni bir rafinman ve lüksün sınırlarını zorlayan bir içerik veriyor. Onlar artık,
banliyö evlerinin uzak, dingin ve naif aile atmosferini değil, kent merkezinin
canlılığını, kozmopolitliğini ve gerçeklerle her an yüzyüze kalınan gerçekçiliğini
yaşamak istiyorlar. Eskiden değeri düşen kentiçi konut alanlarını yeniden gözde
kılan, restorasyon ve yenileme biçimindeki mimari etkinlikleri tırmandıran gelişmeler
bundan kaynaklanıyor. Eski üst gelir grubu insanın aile merkezli yaşamının
yerini, bekarlığı giderek daha fazla yeğleyen bireylerin tekil yaşamı alıyor.
Orta sınıfların tüketim alışkanlıklarını biçimlendiren talep alışveriş
merkezlerine yönelikken, yeni yüksek eğitimli zenginler kentiçi alışverişi ve
uzmanlaşmış lüks mağazaları tercih ediyorlar. Butik mimarlığı olduğu gibi,
butik alışverişi ve butik mağazayı da yaygınlaştıran bu gelişme olmalıdır. Son
onyılda gelişmiş ülke büyük kentlerinde ve özellikle de küresel kentlerde pahalı
dükkan iç mekan tasarımlarının patlama yapışı, en ilginç tasarımların bu tür
mekanlarda gündeme gelişi ancak böyle açıklanabilir. Benzer biçimde, lokanta ve
otel gibi hizmet alanları da eskiden orta ve üst orta sınıfa odaklanan
kimliklerini giderek yukarılara ve lükse doğru kaydırıyorlar. Küresel kent ve
genelde küreselleşme, müzeleri bile ekonomik canlılık odakları haline
getiriyor. Kitlesel bir kullanım yoğunluğu bulan, içinde azımsanmayacak genişlikte
alışveriş ve beslenme işlevine yer veren yeni bir müze tipi doğuyor. Eski
akademik müze, artık bu yeni “küresel müze”nin gerisindeki görünmez bürolara sığınıyor.
New York tüm bu değişimlerin gözlemlenebildiği üç kentin (diğerleri
Tokyo ve Londra) en çarpıcı ve geleceği en belirgin biçimde işaret edeni gibi
gözüküyor. Onun son onyılı başka bir Batı kentinin yarım yüzyılından daha
heyecan verici ve olaylı.